“Mükemmeliyetçiler ayrıntılarla boğuşurken, dağdan gelen çoban malı götürür”
Dale CARNEGİE
(Mükemmel sürücü kursları açan bir işadamının başına gelen felâketler)
Eğer sabırla okursanız bu yazıda; birçok sürücü kursundaki, “ses duvarını da aşan” hile, suiistimâl ve sahtekârlıkları detaylarıyla okuyacaksınız.
Bu yazıda, bazı İl ve İlçe Millî Eğitim Müdürlüklerindeki yetkililerle, sürücü kurslarını “teftiş” eden bazı sözde müfettişlerin kurs sahipleriyle olan gizli ortaklıklarının “şifrelerini” çözeceksiniz.
Bu yazıda, hiçbir önde gelen işadamının neden sürücü kursu açmadığını anlayacak ve bu sektörün genelde nasıl “zerzavatçı takımının” eline geçtiğini öğreneceksiniz.
Bu yazıda, bazı sürücü kurslarında; kanunların ve yönetmeliklerin nasıl paspas yapılıp çiğnendiğini, devletle ve milletle nasıl alay edildiğini, para kazanmak uğruna edep, ahlâk, erdem, insanlık adına hangi değer varsa, nasıl ayaklar altına alındığını göreceksiniz.
Bu yazıda; şimdiye kadar görmediğiniz ve duymadığınız “alicengiz oyunları”na şahit olacak, akla hayale gelmeyecek “şark kurnazlıkları”nı şaşkınlıkla okuyacaksınız.
Bu yazı; şimdiye kadar hiçbir yerde dile getirilmeyen yolsuzluklar hakkında içerdiği bilgilerle, tam bir rapor niteliği de taşımaktadır.
Dürüst Çalışan Sürücü Kursları
Neden Kapanmak Zorunda Kalıyor?
Yanında yaklaşık 280 kişiyi çalıştıran ve sürücü eğitimine büyük yatırımlar yapan bir işadamının, bu sektöre girmekle başına gelen felâketleri kendi ağzından dinleyelim: (İşadamının adı bizde saklı)
“1989’da İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğüne, sürücü kursu açmak için verdiğim dilekçe; devletine çok inanan ve güvenen şu saf ve ifadelerle başlıyordu: “……….. veya ………. İlçelerinden münhâl olan birine sürücü kursu açmama müsaade edilmesini....”
Yaratılış gereği; hem kanun koyucunun, hem kanunları uygulayan teknisyenlerin, her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayarak, hataya sıfır tolerans göstererek plânlama yapıp, buna göre genelge hazırladıklarına dair, otomatik bir inanca sahiptim. İşte bu temel inanç felsefesi ile işe başlamam; Mantık hesabı yapınca, daha düne kadar koskoca İstanbul’da tek trafik şubesinde ehliyet verilirken, şimdi her ilçeye bu yetki verilmez diye düşünülür. Bu sebeple de, “münhâl olan ilçeye” diye yazıp, kendimce projeyi emniyet altına almaya çalışıyordum. Yani kurs için hangi ilçe seçilmişse, orada yalnızca biz, kurs açma izni almış oluyorduk. Çünkü hedeflenen yatırım çok ciddî idi ve ucuz rekabete kurban edilemezdi...
Dilekçemi verip, kendimce “işi garanti”ye aldıktan sonra da bir çalışma programı hazırladım. Kaliteli ve nitelikli sürücü kursu kurmak için, dünyanın neresinde seçkin eğitim materyali varsa, yerlerini öğrenmek üzere, tüm medya kuruluşları ve yurtdışı bağlantılı birçok büyük kuruluş başta olmak üzere, çalmadık kapı bırakmadım.
Özel sürücü kursları kurulmasıyla ilgili kanun yeni çıkmıştı. Bölgemizdeki iki ilçede de sürücü kursu yoktu. 1989 yılı başında kararımı verdim ve her biri mükemmel eğitim materyalleri ile donatılacak bir sürücü kursları zinciri kurmak için, çalışma ve araştırmalara başladım.
Bu yıllarda internet yaygın olmadığından dolayı, uluslararası araştırma yapma imkânları çok kısıtlı idi ancak, o dönemlerde, görev yaptığım İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) ve PRI-(La Prévention Routière Internationale / Uluslararası Yol Güvenliği Teşkilâtı-LÜKSEMBURG) imkânlarından da yararlanarak, dünyanın ileri ülkelerinde, sürücü eğitimi konusunda üretim yapan tam 73 adresten bilgi ve doküman edindik. Gelen broşür ve kataloglardan en iyi materyalleri seçtik. Bunlardan üç ayrı sürücü kursunu ve okullara devamlı eğitim vermek üzere, bir mobil sistem aracını donatacak sayıda materyal ithal ettik. Kendi tasarımlarımızı da sisteme ekleyince; her yönüyle emsalsiz bir “Örnek Sürücü Eğitim Kompleksi” ortaya çıktı. (Daha sonra hepsini TÜTEV’e bağışladım.)
Temel amacımız, ülkemizdeki eğitim sistemini emsalsiz bir kalite üstünlüğüne eriştirmek ve en mükemmel eğitimleri vermek ve bu suretle, Türkiye’nin trafik kazaları konusundaki negatif imajını; “Eğitimde Örnek Ülke” seviyesine yükseltmekti.
Bunun için:
1. Öncelikle insanda hayranlık duygusu uyandıracak eğitim materyallerinin bulunduğu simulâsyonlu sınıflar oluşturarak bu kursları; “Şoför Akademisi” tarzında birer cazibe merkezi haline getirmeyi hedeflemiştik. Bu suretle, hem okuma alışkanlığı olmayan, yada kavrama kabiliyeti kısıtlı olan kursiyerlere öğrenme kolaylığı sağlamak, hem de sıkıcı teorik eğitimlerden kaçanları, özendirici materyaller sayesinde; bu defa ön sıralarda yer kapmak için yarıştırmak istiyorduk.
2. Direksiyon eğitimini en gerçekçi şekilde vermek üzere özel tasarımlar geliştirip, hem kolay park yapma teknikleri, hem de üç aşamalı direksiyon eğitimleri için “Güzergâh Tespit Modülleri” ile “Otomaket” sistemlerini kurduk.
3. Aynı zamanda ülkemizdeki meslek okullarındaki eksiklikleri göz önünde bulundurarak; hem sağlık okulları, hem motor-makine meslek okulları öğrencileri adına da, bu kursların birer cazibe merkezi olması için, abartılı çeşitlilikte eğitim materyalini ya ithal ettik, yada tasarımını yapıp, burada imal ettirdik.
4. Projemizdeki materyallerle eğitimden geçecek olan kursiyerler, kazanacakları kişisel ve bedensel becerilerinden sadece araç kullanırken değil, normal yaşantılarında da, hayatları boyunca yararlanacaklardı. Meselâ trafikle hiçbir ilgisi bulunmayan ağırlık kaldırma modülü çalışmasıyla aday; alacağı beş dakikalık bir eğitimle doğru ağırlık kaldırmayı öğrenerek sakatlanmaktan; hatta belki de ömür boyu sakat kalmaktan kurtulmuş olacaktı. Ayrıntılara işte bu kadar önem veriyorduk.
(Yukarıda bahsedilen materyallerin tümünü görmek için bkz:
Örnek Sürücü Kursları+videolar)
Ayrıca daha birçok zenginliği ihtiva eden sistemlerle donatılacak bir “Pilot Bölge Eğitim Kompleksi” de tesis edilecek, proses; hile ve suiistimale imkân bırakmayacak şekilde organize edildikten sonra, çıkarılacak bir kanunla TRT televizyonlarından tanıtımı yapılıp; her bölgeden seçilecek dürüst müteşebbisler sayesinde ülke geneline yaygınlaştırılacaktı.
(Zamanla sistemi daha da mükemmel hale getirip, tüm dünyaya yaygınlaştırmak, yani know how satmak nihaî hedefimizdi.)
Ayrıca daha birçok zenginliği ihtiva eden sistemlerle donatılacak bir “Pilot Bölge Eğitim Kompleksi” de tesis edilecek, proses; hile ve suiistimale imkân bırakmayacak şekilde organize edildikten sonra, çıkarılacak bir kanunla TRT televizyonlarından tanıtımı yapılıp; her bölgeden seçilecek dürüst müteşebbisler sayesinde ülke geneline yaygınlaştırılacaktı.
(Zamanla sistemi daha da mükemmel hale getirip, tüm dünyaya yaygınlaştırmak, yani know how satmak nihaî hedefimizdi.)
ne ektik, ne biçtik...?
İstanbul’da iki sürücü kursu açıp, Ankara’da da bir kurs satın alarak bu araç gereçlerle donattık. İstanbul’daki kursları ele alacak olursak; her konuda en iyiyi yapma istek ve merakımızdan dolayı, ulaşımın ve kontrolün kolay olması için, ortak eğitim pistini de şehir merkezinin seçkin bir semtinde kurduk. Kursiyerlerin çoğu yürüyerek geliyor, minibüs veya otobüsle gelenlerse, sadece 60 metre yürüyüp, piste ulaşıyorlardı.
Büyük harcamalar yaparak, alt ve üst yapısıyla, en mükemmel şekilde bu pisti donattık. Burada; Pist Müdürü, Pist Müdür Yardımcısı, 20 Seçkin Direksiyon Usta Öğreticisi, Motor ve
Kaporta Ustaları, Bahçıvan/Çaycı ve Gece Bekçisi olmak üzere toplam 26 personel istihdam ettik...
Gerek teorik, gerek direksiyon derslerine katılmanın kesinlikle şart olduğu bu kurslarda, bazıları üniversitelerde öğretim üyesi olmak üzere, en seçkin hocalar tarafından eğitim veriliyordu. Yüksek hedefler, kaliteli hocaların istihdamını gerekli kılıyordu.
Her kursiyerin en az yirmi saat direksiyon eğitimi alması kesinlikle sağlanıyor, eğitimi bir saat eksik kalanlar bile, bunu telâfi etmeden imtihana alınmıyordu. Böyle olunca da, hem eğitim aracı, hem eğitmen sayısı mecburen yüksek tutuluyordu. Bir örnek vermek gerekirse, pistimizde 18 eğitim otosu, buna karşılık, haftalık izinlerden dolayı eğitimlerde aksama olmaması için 2’si de yedek olmak üzere, toplam 20 usta öğretici bulunuyordu. Bu sayılar, hem tam ve doğru eğitim vermenin, hem de kanun ve yönetmeliklerin gereğiydi. Biz buna harfiyen uyuyorduk.
Burada bir parantez açmak gerekiyor ki, bu millet aslında eğitime devamı seviyordu:
(İlçede açılan ilk kurs bizdik. Sınıflar dopdolu ve devam mecburiyeti kesindi. Teorik olsun, pratik olsun, hiçbir eğitime devamsızlık teklif dahi edilmezdi. Eğitimler çok ciddi ve bir o kadar da neşeli geçiyordu. Sınavlar çok ciddi yapılıyor, herkes derslere dört elle sarılıyordu. İmtihana iyi hazırlanabilmek için iş yerinden izin alanları, ramazanda imtihana kadar orucunu tutmayanları çok gördük. Hemen hemen tüm kursiyerler hem eğitimlerden, hem hocalardan, hem de kurstan çok memnundu. Devam mecburiyeti çok doğal bir fiiliyat olarak görülüyor, doktor, subay, emniyet yetkilisi, mühendis vb, mesleğe çok yakın eğitimli insanlar dahi, bir öğrenci gibi tüm derslere katılıyor, işi çok ciddiye alıyorlardı. Eğitimin kalitesinden memnun kalan bazı kursiyerler, büyük gazetelere teşekkür ilânı bile veriyorlardı. Bunu şunun için açıklamak zarureti hissettim ki, hiç kimse insanlarımızı eğitimi sevmemekle itham etmesin. Siz işinizi iyi yaparsanız, millet buna sadakatle uyum sağlıyor. Ne zamanki çevrede gereksiz sayıda kurs açıldı, devam da, eğitim de, kalite de sıfırlandı.)
Eğitim materyalleri üzerindeki kendi özel tasarımlarımızla, alabildiğine detaya indiğimiz bu kurslarda o kadar ayrıntı ve zenginlik vardı ki, web’den bunları izlemek için belki birkaç saat zaman ayırmak gerekir. Bunun için Örnek Sürücü Kursları+Materyaller+Videoları tıklayarak, filmleri de çalışır vaziyette izlemek gerekir. Şu anda TÜTEV’in uhdesinde bulunan bu eğitim materyallerinin tamamının bir arada bulunduğu bir sürücü kursu; inanması zor ama, bu gün bile dünyanın hiçbir ülkesinde. Bulunmamaktadır.
Zamanla açılan, ama eğitim vermeyip, sadece sertifika satan sürücü kurslarının çoğalması, projelerimizi altüst etti. Bu kurslar, zaman ilerledikçe sürücü eğitim kalitesini yükseltmek için değil de, kazanç kapılarını çoğaltmak için kafa yorup, birbirleriyle yarışa girdiler. Birçok sürücü kursu sahibi bir siyasî partinin il veya ilçe başkanlığını yapıyor, yada partilerde önemli görevlerde bulunuyorlar, yine birçok sürücü kursu sahibi de, bazı İlçe Millî Eğitim Müdürlükleriyle de ortak çalışıyorlardı.
Birçok sürücü kursunda dönen dolaplar:
Amacı sadece para kazanmak olan bu kurs sahipleri, direksiyon eğitim pistlerini de, yasak savmak üzere; hem teftiş ve kontrolden kaçmak, hem de fazla kira vermemek için merkeze 20-40-60 km uzak köylerin kırsalından, bedava denecek kadar ucuz fiyatla arazi kiralayarak “var” gibi gösteriyor, kuruluş aşamasında gelen müfettişleri memnun edip, ceplerini doldurduktan ve böylece kursu açtıktan sonra bir daha buralara uğramıyorlardı.
Yıllık denetimler için eğitim pistini teftişe gelen, ama ulaşım için arabası olmayan Millî Eğitim müfettişleri kursun arabasına bindiriliyor, yedirip, içirildikten, elbette ki cebi de doldurulduktan sonra gerekli “teftiş ve denetim” tamamlanıyordu.
Kurs sayılarında bölgesel sınırlama olmadığından dolayı, her semtte birkaç kurs birden açılıyor, kurs sayısı arttıkça da fiyat kırmakta
rekabet başlıyordu. Eğitime değil de, ehliyete alıştırılan kursiyerler de, en ucuz rakamı veren yere koşuyor, binbir türlü pazarlıktan sonra kurs ücretleri,
olması gereken rakamın üçte birine indiriliyordu. Hâl böyle olunca da, eğitim vermeyenlerin rahatlıkla indirdiği fiyatlar, “piyasayı” oluşturuyordu.
(Elbette ki kazın ayağı öyle değildi. Mecburiyetten ucuz fiyata kaydı yapılan kursiyer, imza attıktan sonra artık iyice kapana kısılıyor ve para makinesi haline getiriliyordu.)
Kurs ücretini üçe beşe katlayan “kazanç kapıları”
Eğitim pistlerini kullanmak niyetiyle kurmadıkları için, buralara yatırım da yapmıyorlardı. Pist müdürü, Direksiyon Öğretmeni, oto tamir ustası, gece bekçisi, çaycı vb personel istihdam etmiyor, sosyal, elektrik, su, telefon, ısıtma, ulaşım vb giderleri de olmuyordu.
(Kazanç Kapısı No: 1)
Kontenjan sayısı kadar kursiyer kaydı yapabilmek için gerekli otomobil sayısını tamamlamak konusunda de daima hileli yollara başvuruyorlar, eşten dosttan, emaneten satın alıp, kendi üzerine kaydettikleri, Taşıt Alım Vergisi olmayan eski model otomobillerin ruhsatlarını milli eğitime bir dilekçe ile bildiriyor ve kontenjan alıyor, bir müddet sonra, ruhsat zayii muamelesi yaparak, araçları eski sahiplerine satış yapıyor, ama kendi adlarına olan eski ruhsat, artık onlarda kalıyordu. Kâğıt üzerinde ruhsat zengini olan bu kursların, gerçekte faal olan bir, yada iki araçları bulunuyordu. Türkçesi; oto masraf, tamir-bakım ve amortismanları giderleri yoktu.
(Kazanç Kapısı No: 2)
Dolayısıyla akaryakıt giderleri de çok az oluyordu.
(Kazanç Kapısı No: 3)
Ayrıca birkaç ilçede sürücü kursu açan aynı kurucu, aynı otoyu her kursun envanterine kaydediyor, aynı araç aynı anda, birkaç kursta birden eğitim veriyor gibi gözüküyordu.
(Kazanç Kapısı No: 4)
Her kursiyere en fazla bir, yada iki saat direksiyon eğitimi veriliyor, birkaç sınavda kalıp, ek ücretler de kendilerinden sızdırıldıktan sonra, (Sesi gür çıkanlar hariç) dört veya beşinci haklarında mutlak surette kazanmaları temin ediliyordu.
(Kazanç Kapısı No: 5)
Direksiyon eğitimi % 80-90 eksik verilen kursiyerlerin, ehliyeti aldıktan sonra, “aynı kurstan para ile özel direksiyon eğitimi” alması bir şekilde şarta bağlanıyordu.
(Kazanç Kapısı No: 6)
Yine, kontenjanlarına uygun sayıda kursiyer kaydedebilmek için, kâğıt üzerinde “var” gözüken oto sayısına uygun usta öğretici sayısını, “usta öğretici belgesi” kiralayarak, yine kâğıt üzerinde “yeterli sayıda hoca varmış gibi” gösteriyor, gerçekte bir, yada iki hoca istihdam ediyorlardı.
(Kazanç Kapısı No: 7)
“işler çok karışık, kazanmanız çok zor, para vermek lâzım...vb uydurma bahanelerle gözleri korkutularak, her kursiyerden ayrıca yüklü paralar alınıyordu.)
(Kazanç Kapısı No: 8)
Hiçbir sınava girmek istemeyenler için de çare düşünülmüştü. Birçok kursun, sınav kitabını ezbere bilen ve “joker” tabir edilen elemanları vardı. Sınava girmek istemeyen ve büyük paralar ödemeye razı olanların yerine, bu jokerler sınavlara giriyorlardı.
(Kazanç Kapısı No: 9)
Sakatlığı olanlardan, (Sakatlık durumuna göre) İKİ-ÜÇBİN USD yada DM alınıyor, ancak doktorun imzası taklit edilerek iş hallediliyordu. (O zamanlar tek doktorun, sadece bir imzası yeterliydi)
(Kazanç Kapısı No: 10)
Kursiyerlere teorik derslere katılmak yerine kitaptan okuyarak çalışma tavsiye ediliyor, ama bu defa da kitaplardan yüksek ücret alınıyordu.
(Kazanç Kapısı No: 11)
Kazanç kapısı o kadar çok ki... Yeter ki niyetiniz bozuk olsun. Kursiyerlere bu defa da güncelliğini kaybetmiş eski kitaplar satılıyordu. Bu metotla kitap okumak suretiyle de kazanma şansı olan bazı kursiyerlerin ilk sınavlarda kazanmaları engellenerek, birkaç kere ek sınav ücreti ödemeye mecbur bırakılıyorlardı.
(Kazanç Kapısı No: 12)
Kazanma garantisi talep etmeyenler de, yukarıdaki taktiklerle kaybettirilmek suretiyle, para ödeyerek sınav kazanma tuzağına doğru sürükleniyor, kazanamama korkusuna kapılanlar, yüklü paralar ödemek zorunda kalıyordu.
(Kazanç Kapısı No: 13)
Teorik eğitime katılımın bir şekilde caydırılmaya çalışıldı ille de katılmak isteyenlerin sözde eğitimi için bazı kurs görevlileri “derslere” girmekteydi. “Teorik ders hocası” ihtiyacı da, yine sertifika kiralamak suretiyle, usuletle ve suhuletle ucuza kapatılıyor, hocaların maaş ve sosyal giderlerinden bu şekilde kurtuluyorlardı.
(Kazanç Kapısı No: 14)
“İmtihanı kazanan”(!) kursiyerden, bu defa ehliyetini çabuk alması için de “yardım” ediliyor, “ehliyet hipnozuna” girdiği için “her şeyi unutan” kursiyerlerden, bunun için de epeyce para alınıyordu.
(Kazanç Kapısı No: 15)
Naylon fatura ve muhtelif hayalî faturalar toplayarak ta, vergiden kurtuluyorlardı.
(Kazanç Kapısı No: 16)
Bu kadar çok kazanç kapısı “ihdas edildiği” için, kurs ücreti sadece bir tuzaktı. Ondan dolayı kimseyi sektirmiyor, her gelen kursiyeri, gülünç denecek kadar düşük ücretlerle kaydediyorlardı. Bunun için, fiyat kırmakta amansız bir yarış vardı.
Bir taşla “beş kuş” birden nasıl vuruyorlar ?
1. Teorik eğitimlere devamlı katılmak isteyenler, bu kurslarda bir şekilde ve mutlaka engelleniyordu. Bu kurnazca metotla, “5 kuş” birden vuruyorlardı:
2. İmtihanda kalanların sayısının, dolayısıyla ek sınav ücretlerinden elde edilen gelirin artması.
3. Para vererek kazanmak isteyenlerin sayısının çoğaltılması.
4. Kursiyerlerin birbirlerini tanımaları önlenerek, istikrarsız fiyatlardan doğacak huzursuzlukların engellenmesi.
5. Her kursiyere farklı uygulanan “hokkabazlıkların” münferit kalması ve ağızdan ağza dolaşmasının önlenmesi. Yapılan haksızlıkları kabullenemeyen prensipli kursiyerlerin yönlendirebileceği muhtemel bir toplu itiraz ve hak arama ihtimali göz ününde tutularak, karşılarında blok gruplar oluşmasının peşinen engellenmesi.
Genel Müdürlük nezdinde girişimler:
Kurslara bir çekidüzen vermek için Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü nezdinde de bu konular her zaman gündeme getirilirdi ancak, illerden gelen raporların genellikle “Suç subut bulmadı” tarzında olmasından dolayı, onların da eli kolu bağlanırdı.
(Burada İtiraf etmek gerekir ki, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü personeli, -Özellikle Sayın Necdet ÖZKAYA’nın Genel Müdürlüğü döneminde- Genel Müdüründen en küçük memuruna kadar; gerçekten ciddî, samimî, dürüst, üretken bir anlayışla, gece gündüz demeden cansiperane çalışıyor, yanlış iş yapanları cezalandırıyor, dürüst ve düzgün çalışanları izliyor, takdir de ediyordu. Ancak, zamanla siyasetten aynı desteği göremeyince, sanırım onlar da canından bezdi. Kısacası, il ve ilçeler berbattı ama, Genel Müdürlük mükemmeldi.
Bunu, vicdanî bir borç olarak açıklamak gerekiyor.)
Faturalar
Bilindiği gibi bütün kurslar, her yıl mahallî gazetelerde ilân edilen fiyatlar üzerinden fatura kesmek zorundadırlar. Ucuz fiyatla kayıt alan bu kurslar, yüksek rakam üzerinden rahatlıkla fatura kesebiliyor, zira bunun karşılığında piyasadan bol bol naylon, akaryakıt, pist tamir-bakım, stabilize, kum, çakıl, afiş broşür vb faturalar toplayarak işin içinden kolayca çıkabiliyorlardı.
Görüldüğü üzere, emme-basma tulumba gibi, her hareketten para kazanan bu kursların arasında, dürüstlüğü elden bırakmayanların ayakta kalması imkânsızdı.
Bu bozuk zihniyetle mücadele etmenin ve hayatta kalmanın tek yolu, onların yaptığı sahtekârlıkların aynısını yapmaktı ancak, meşrebimiz buna müsait olmadığından dolayı bunu yapamadık. Ayakta kalabilmek için, biz de kısmen fiyat kırmaya başladık, ama eğitimden kısmaya vicdanımız el vermedi ve giderek maliyetler yükseldi. İşin en kötü yanı, düşük fiyattan kayıt yaptığımız kursiyerlere mecburen yüksek fiyattan fatura kestik ama, hileli fatura toplamak bize göre değildi ve giderek kâğıt üzerinde kâr ediyor görünüyorduk. Bu da gelecekte vergi demekti.
Görüldüğü gibi her yönden zarar etmeye başlamıştık. Bu kadar güzel yatırım boşa gidemezdi. Yapılan yanlışlıkların düzeleceğini düşünerek, sabırla ve umutla bekledik. Diğer işlerimden kazandığım paralarla üç kursu yıllarca finanse ettim ancak, düzeleceğine dair bir ışık göremeyince, iki kursumuzu kapatmak zorunda kaldık.
İstanbul’daki bir kursumuzu kapatmadık. Her şeye rağmen bu kursu yaşatmak istiyorduk. Ancak, kurs be kurs gezip fiyat kırmaya çalışan kursiyerlere bizdeki fiyatlar yüksek geliyordu. Sadece bizi tanıyan yada kaliteli eğitimi arayan sınırlı sayıdaki insanlar kursumuza kayıt yaptırıyor, bu da giderleri karşılamaya yetmiyordu.
Hileli fatura toplayan diğer kurslar bu defa vergi yönünden rahatlıyor, bizler bunu da yapamayıp, az paraya tam fatura kestiğimiz için, zarar eden sürücü kursunun “kâr” marjı yükseliyordu. Daha dün açılan salaş gibi kurslar bol bol para kazanıyor ve her ay bir araba alıyor, akademiden farksız olan kursumuz ise zarar ediyordu. Buna bir çıkış yolu arıyorduk.
Kursların genel durumunu tam olarak ifade edebilecek bir anımı, bu konuya ilgi duyan kişilerle paylaşmak istiyorum:
Kapatmak zorunda kaldığım sürücü kurslarının malzemeleri depolarda beklemektedir. Sanırım 1995, yada 1996 yılı idi.
Sürücü kursu açmak isteyen bir genç, nişanlısı ile birlikte, kurs malzemelerini bizden satın almak üzere işyerime gelir. Bana uzunca bir liste verdi. Bu listede; masa, etejer, sandalye, dolap, çay ocağı malzemesi, telefon makinesi, elbise askısı, çöp kutusu, buzdolabı, bilgisayar, yazıcı vb bir sürü istek var ama, bir tane eğitim materyali yok. Tekrar listeye baktım, gerçekten yok. Yani sürücü kursu açmak isteyen bir insan, sürücü eğitim materyali talebinde bulunmuyor. Çok şaşırdım…
Aramızda aynen şu konuşma geçti:
Soru : Siz dernek veya lokal, yada kahvehane mi açacaksınız?
Cevap : Hayır abi, sürücü kursu.
Soru : Peki diğer malzemeleri aldınız mı?
Cevap : Ne malzemesi?
Soru : Eğitim materyalleri…
Cevap : Abi onlar çok pahalı, almayacağız.
Soru : Kardeşim sen omlet yapacağını söylüyorsun, ama yumurta istemiyorsun. Bu nasıl iş? Bunlar olmadan kurs açmana imkân yok, bunu bilmiyor musun?
cevap : Abi ben açık konuşmayı severim. Biz az harcayıp, çok kazanmak istiyoruz. Benim o kadar param da yok. Ben işi sordum öğrendim. Onlara para harcamaya gerek yokmuş. Başka kurslardan emanet alıp, müfettişlere gösterilince konu kapanıyormuş. Onları boş ver. Sen bana şu malzemeleri ver yeter.
Ona son sözüm şu oldu: Bizde sana verecek malzeme yok. Sana akıl verenlere git, bu işine de yardımcı olsunlar…
Sonra ne mi oldu? Birkaç ay sonra gittim baktım, kursu açtı bile… Tuzla ilçesinde.
Türkiye’deki kursların çoğu, işte böyle açılıyor. Habeşistan’dakilere rahmet okuturcasına…!
Millî eğitimin kurslara bakışı:
Sadece para kazanmak amacıyla kurulduğu için hiçbir eğitim yatırımı yapılmayan, kuruluş aşamasında mevzuatın gerektirdiği materyalleri de birkaç kurstan emanet olarak temin eden, eğitim faaliyeti konusunda ise tamamen “suçlu durumda” olan bu kurslar, İlçe Milli Eğitimlerce “makbûl” kurslardır. Zira, açıkları çok fazla olduğu için, teftiş ve denetimlerde onlardan zahmetsizce para sızdırılmaktadır.
Materyal zenginliği bakımından çok üst düzeyde olan, dürüstlükten taviz vermeyen, en mükemmel şekilde eğitim veren kurumlar ise, Milli Eğitim için “üvey evlât”lardır. Zira rüşvet vermelerini gerektirecek bir açıkları yoktur. O sebeple bu kursların aradan çıkarılması için, ellerinden gelen kötülüğü usuletle ve suhuletle yapmakta, evrak üzerinde alicengiz oyunları oynamaktadırlar.
Üç ilçe, üç örnek:
1. Tamamen modern laboratuarlarla donattığımız Ankara’nın bir, İstanbul’un iki ilçesindeki kurslarımızın gerek yıllık denetimlerinde, gerek ara denetimlerde hazırlanan, hiçbir raporda, kurslarımızdaki materyal zenginliğinden, eğitim kalitesinden dolayı hiçbir övücü ifade yer almamıştır. Birkacı hariç, gelen müfettişler bunca yatırımı hep görmezden gelmiştir.
2. Bu kadar yatırıma, bu kadar kaliteli ve kusursuz eğitime rağmen, kurumlarımızın hiçbirine, gerek il, gerek ilçe milli eğitimler tarafından, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, herhangi bir takdir-teşekkür belgesi verilmemiştir..!
3. Üstelik, bir ilçenin Milli Eğitim Müdürü; kurum müdürümüz tarafından ziyaret edilip, kendisine hediye ettiği ders araçları ve eğitim materyalleri kataloğunu; hiç açıp bakmadan elinin tersiyle iterek iade etmiştir...! Çünkü bu ona şahsî bir menfaat sağlamıyordu ki…
Türkçesi şu:
Her işimizi kelimenin tam anlamıyla “mükemmel” yapmamıza rağmen, İki il ve üç ilçe Millî Eğitim teşkilâtlarıyla, toplam 18 yıllık işbirliğimiz esnasında, kaliteli eğitime değer veren, yatırıma saygı gösteren bir anlayışa hiçbir zaman rastlayamadık...
Ama, bunların değerini anlayan bir “esmer vatandaş”a rastladık...!
Çok üzgünüm ancak burada; yaşanan hazin bir hadiseyi açıklamam gerekecek:
Kataloğu elinin tersiyle iten Milli Eğitim Müdürünün bulunduğu ilçedeki kursumuza gelen bir dilenci; çok güzel hazırlanmış eğitim materyalleri kataloğunu masanın üstünde görünce alır ve büyük bir dikkatle okur. Merak edip, materyallerin nasıl çalıştığını da görmek ister. Bir görevli nezaretinde uzunca bir süre hepsini tek tek çalıştırıp, inceledikten sonra kurum müdürüne, “Abi Allah sizden razı olsun… kendimi Amerika’da zannettim… vb” güzel sözlerle tebrik edince, müdür de kendisine, “Allah senden de razı olsun. Keşke .………….’a İlçe Milli Eğitim Müdürü sen olsaydın” diyerek teşekkür eder ve kendisine sadaka yerine, iyi sayılabilecek bir hediye verir.
Millî Eğitimin diğer yanlışları:
Yukarıda yazılanların dışında, bazı İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin bizatihi kendileri de hatalı işler yaparak, sürücü kurslarına kötü örnek olmaktadırlar.
İşte bazı örnekler:
1. Ehliyeti olduğu halde araç kullanmayı hiç (evet, hiç) bilmeyen öğretmenlerin, sınav komisyonlarında görevli olduğunu çok gördük. İyi anlaşılsın diye söylüyorum: Araç kullanmayı hiç bilmeyenler, hem imtihan yapıyor, hem de puan veriyorlardı.
2. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, belirli aralıklarla “Direksiyon Usta Öğreticisi Kursları” düzenler. Ve fakat; bahis konusu olanın “Direksiyon Öğretmenliği” olmasına rağmen, katılımcılara hiçbir şekilde direksiyon eğitimi verilmezdi.
3. Hatta, araç kullanmayı hiç bilmediği halde, (alacağı sertifikayı kiraya vermek için) bu kurslara katıldığı anlaşılan bir bayan kursiyerin “ya direksiyon sınavı olacaksa” korkusuyla, tir tir titrediğine şahit olunmuştur.
4. Genellikle ilçe milli eğitim müdürlüklerine yüksek kazanç sağladığı için sıklıkla düzenlenen ve bu yüzden de fazla ciddiye alınmayan bu kurslarda uzman eğiticiler değil; ya şube müdürü, ya bir ilçe görevlisi, yada, kendilerine “yakın” herhangi bir sürücü kursunun bir öğretmeni tarafından, “alelusûl” bir eğitim verilmektedir.
5. Görüldüğü gibi, konu direksiyon öğretmenliği olmasına rağmen, kursiyerlere yönelik bir direksiyon eğitimi, ve direksiyon imtihanı yapılması hiçbir zaman söz konusu olmamış, hatta, araç kullanmayı bilip bilmedikleri dahi araştırılmamış, ama hepsine de “Direksiyon Usta Öğreticiliği Sertifikası” verilmekteydi.
6. Akla gelecek soru elbetteki şudur: Araç kullanmayı bilmeyen, sertifikayı neden alır? Cevap: Sürücü kurslarına “kiraya” vermek için.
7. Yapılacak ciddî bir incelemede, sürücü kurslarında bu şartlarda edinilen sertifikaların, ucuz fiyata kiralanmış ve “sahibi ortada olmayan” belki binlercesine rastlanılabilecektir.
8. Açıkça görülüyor ki, bazı ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri de, aynen sürücü kurslarının tarzında, “hak edilmeden belge ”vermektedir, yada vermekteydi.
9. Araç kullanamadığı halde, komisyonlarda mümeyyiz olarak “görev” verilip, sözde imtihan yapan bazı öğretmenlerin; araç kullanmayı iyi bilen, kültürlü ve zeki bazı kursiyerler karşısında nasıl gülünç duruma düştüklerini, üç kuruş kazanmak için öğretmenlik mesleğinin onurunu nasıl ayaklar altına aldıklarına defalarca şahit olduk.
10. Baş edilmez bu aykırılıklara; gerek il, gerek ilçe nezdinde defalarca yaptığımız müracaatlar ters tepki yaratmış ve “başka yollardan” bize karşı tuzaklar hazırlanmıştı. Yolun sonuna geldiğimizi çok geç de olsa anlamıştım ve mecburen son kursumu da kapattım…
Neticede, A.B. Standartları hayalinin sonuna geldiğimde karşılaştığım manzara, meğer Afrika Birliği standartları imiş… Bu memleket bu kafa ile giderse, korkarım onu bile yakalayamayacak…!
Temel Hata Nerelerde ?
1. Sürücü kursu kurmak isteyenlerde bir vizyon aranmamış, niyeti zihniyeti sorgulanmamış, geçmişi araştırılmamış, elit kesimin bu işe el atması sağlanamamış, giriş bölümünde de bahsettiğimiz gibi T.C. mührü;-istisnalar elbette ki hariç- ona kolayca hainlik yapabilecek, tabir yerinde ise “zerzavatçı takımına” teslim edilmiştir. Bu, en büyük ve en vahim hata olmuştur...!
2. İsteyen istediği yere değil, nüfus yoğunluğuna göre planlama yapılarak, bu plana uygun yerlere kurs açma izni verilmeli idi. Bunun yapılmaması ikinci büyük hatadır.
3. İnsan hayatının bahis konusu olduğu, ve tamamen teknik bilgileri ihtiva eden ve uzun süreli eğitimleri gerektiren çok önemli bir konu, işi boyundan aşmış bir devlet kuruluşu olan Milli Eğitim’e teslim edilerek üçüncü büyük hata yapılmıştır.
4. Milli Eğitimde de; Sürücü Eğitimi konusunu; Mankenlik, Modelistlik, Stilistlik, Biçki Dikiş vb kurslarla aynı kefeye konulup, basite alınarak, dördüncü hata yapılmıştır.
5. Milli Eğitim bu konunun denetimini adeta baştan savarcasına, “İlköğretim müfettişliğine” havale etmesiyle beşinci hata yapılmıştır. (Liseleri bakanlık müfettişleri denetler de, ilköğretim okulları ile sürücü kurslarını İlköğretim müfettişleri denetler.)
Yukarıda yazılanlarda şahsî kin ve intikam duyguları bulunmamaktadır. İşin içyüzünü bilmeyenler ilk bakışta haklı olarak “Olmaz Böyle Şey” diyeceklerdir,
pratikte haklılar ancak, yazılanların tamamı gerçek olup, eksiği var, ama fazlası yoktur...
Bu yazıyı hazırlarken; konuyla ilgili gerçekleri bildiğimiz halde susmanın, bu hususta zaaf göstermenin, millete ve insanlığa ihanet olacağını düşündük. Zira Türkiye’de daima bunun aksi yapılıyor, bu yüzden hiçbir şey de düzelmiyor.
Onun için bu raporu yazmaya başlarken, merhum şairin sözüne kulak verdik:
“Diyorlar kül olmaz, ateş yanmadan,
Denizler durulmaz, dalgalanmadan…”
Sonuç:
Mükemmeliyetçiler ayrıntılarla boğuşurken, dağdan gelen hanzo malı götürdü…!
|